MEHMET AKİF #kitapinceleme
Yazar Hakkında:
Ahmet KABAKLI: 1924’te Elazığ da doğdu, 2001’de İstanbul da vefat etti. İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1948’de mezun oldu.
İstanbul’da bir dönem öğretmenlik yaptı, bu yıllarda aynı zamanda Ankara Hukuk Fakültesi’ni de bitirdi ve kısa bir müddet avukatlık mesleğini yürüttü.
Tercüman gazetesinin açtığı bir yarışmayla fıkra yazarı olarak basın dünyasına girdi. 1972’de Türk edebiyatı Dergisini ve 1978’de Türk Edebiyatı Vakfını kurdu. Türk Edebiyatı Vakfı Ahmet KABAKLI’nın yayına hazırladığı fakat neşretme fırsatı bulamadığı diğer eserlerini de “Bütün Eserleri” dizisi içinde yayınlamayı sürdürmektedir.
Kitap Hakkında;
- Sayfa sayısı: 189
- Kitabın türü: Edebi biyografi
- Basım yılı: 2006
- Yayıncı Kuruluş: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları (Elimizdeki, bu kitabın 6. Baskısıdır.)
Ahmet KABAKLI, bu eseri vücuda getirerek yeni nesillere önemli bir hizmette bulunmuştur. Tarihimizdeki kıymetli şahsiyetlerin tanıtılması, onların örnek alınması açısından lüzumlu ve mühimdir. Eser üç bölümden oluşmakta.
Birinci bölümde Akif’in hayatı, karakteri, yakın çevresi ele alınmış. Mehmet Akif, doğup büyüdüğü İstanbul’a hayatının uzun bir bölümünde hasret bırakılmıştır. Ona reva görülen bir takım dışlama ve gözden düşürme çabaları yüzünden ülkesinde yaşama imkânı bulamayan Akif, Mısır’a gitmiştir. Onun bu gidişi bana Rasulullah’ın baskı ve zulümden, birtakım yaptırımlardan dolayı Mekke’de barınamamasını ve Hicret etmek durumunda kalmasını anımsattı. Tıpkı Rasulullah’ın Mekke’yi özlemesi gibi o da ülkesini çok özledi ve bir gün geri dönme hasretiyle yaşadı. Artık iyice hastalanınca gözlerini hayata vatanında yummak arzusuyla İstanbul a döndü ve gözlerden uzakta yalnızlık içinde Rabbine kavuştu.
Bir edebiyatçı olan Ahmet KABAKLI’ya göre bu vatan hasreti onun şiirlerini çok etkilemişti. 1932’de Mahir İZ’e bir mektupta şöyle diyordu “İstiklal şairi; Gönlüm harap, zihnim perişan, elim işe varmıyor. Hiçbir inşirah hissetmiyorum. Bütün maneviyatım harap. Son senelerde bir hayli okudum fakat okuduklarımdan bir şey istifade edebildim mi bilemem.”
İstiklal şairimizin böylesi bir üzüntü içinde kaleme aldığı şiirlerinden kesitleri yer yer sunuyor kitap bizlere. Safahat’ın da edebi tahlili yapılıyor kitapta. Akif’in sadece bir şair değil aynı zamanda bir veteriner, Türkçe dışında Fransızca, Farsça ve Arapça’ya çok iyi derecede vakıf olan bir edebiyatçı, bir siyasetçi ve ufku açık, ilerici bir alim olduğunu öğreniyorsunuz.
İkinci bölümde Akif’in fikirleri yer buluyor. Bunun yanında Kuran’la olan ilişkisi ve istiklal marşı tahlili de bu bölümde sunulmuş. Mehmet Akif neden bir noktadan sonra zamanın siyasetçileriyle ters düşmüş, İstiklal marşını hangi duygular içinde yazmış, Kuran’ı Kerim’in Türkçe mealini yazdığı halde neden daha sonra imha edilmesini vasiyet etmiş. Bu soruların cevabını kitabın birinci ve ikinci bölümünde bulmanız mümkün.
Üçüncü bölümde ise Akif in nesirlerinden parçalar iktibas edilmiş. Bu bölümde Onun ne kadar donanımlı, azimli ve cesur bir hatip olduğuna şahit oluyorsunuz. İstiklal harbi ve sonrasında birtakım Anadolu camilerinde verdiği vaazlar onun ne derece hayran olunacak bir fikir ve ileri görüş sahibi olduğunu gözler önüne seriyor.
Ahmet KABAKLI’nın da dediği gibi Mehmet Akif’in kişilik, hayat ve edebiyatının tahlili için bu çalışma sadece bir kapı aralama mahiyeti taşıyor. Onun hakkında araştırılıp yazılacak daha hacimli eserlere ihtiyaç var.
Özellikle söylemek isterim ki ben Akif’i çok geç tanımışım. Onun hakkında bilmem gereken ne çok şey varmış meğer. Gençlerin onun şahsiyetinden, azminden, dünyaya bakışından, erdeminden, cesaretinden öğreneceği, örnek alacağı çok şey var. Hayatında onun hak ettiği değer o zamanki hükumet tarafından ona verilmediyse de, günümüzde biz gençlerin yapacağı çalışma ve tanıtımlarla onu tüm yönleriyle tanıtabilir ve örnek alabiliriz.
Akif’in İstiklal Marşı’nı yazıp yarışmada birinciliği hak ettiği halde ödülü kabul etmediğini, bu nadide şiiri Türk Milletine armağan ettiğini hepimiz biliriz. Belki de İstiklal şairimizin dolu dolu geçmiş hayatı hakkında tek bildiğimiz bu. Fakat Onun hakkında bilmediğimiz öyle şeyler var ki. İşte bunları merak edenler için bu kitap tavsiyemdir.
Şimdi bu davranışlarındaki gözü pek feragat ve şaşırtıcı fazilet karşısında sormak bir borç oluyor; Berlin’de Almanlardan sade bir ecir konforundan ve boğaz tokluğundan başka hiçbir şey kabul etmeyen, içinde mükafat bulunduğu için İstiklal Marşı yarışmasına girmek istemeyen ve ömrünün son deminde feragatli “hayat arkadaşına”;
Seni bir nura çıkarsam diye koştum durdum
Ey bütün dalgalı ömrümde hayat arkadaşım.
Dağ mıdır karşı gelen taş mı hep aştım
Lakin buruşuk alnıma çarpan bu sefer hep kendi taşımKıtasından başka bir şey bırakmayan Akif mi daha medenidir yoksa bütün cihanın en lüks otellerinde yoksul Türk hükumetinin paraları ile yan gelen, Akif’e “gerici, yobaz” diye saldıran devrim iddiacıları mı?
Şule Akbulut KILIÇ