Yalçın Bey elindeki kürekle böğürtlen çalılıklarını temizledikten sonra kabarttığı toprağa baktı. Mezarın tam ortasına gülü, etrafına mor, beyaz zambakları ve başucuna da lavanta fidelerini dikti. Tam bu sırada annesinin ve karısının mezarlıktan çıkmakta olduklarını fark etti. Elini mezar taşına uzattı, nemli taşın ıslaklığını duydu, yazıları kaplamış yosunları temizledi. Babasına dua etmeden bu mezarlıktan gidemezdi. Çocukluğunu anımsadı, kurban bayramlarını, tüm köylünün bayram sabahları mezarlığa gelip yakınlarına dua etmelerini, köy imamının Kur’an-ı Kerim okumasını, köylülerin mezarlık çıkışında sıraya geçip bayramlaşmalarını, en başta sıra olan yaşlıların ölümüne yakın oluşunu ve bu sıralamada yaşıtlarının arasında bulunmanın önemini düşündü. Savaştepe’den aldıkları bayramlıklarını, ölen amcasını, dayısını anımsadı. Sabahın serinliğinde uzanmış ellerin arasında dayısının, amcasının ve babasının ellerini aradı. Gözleri yolları kıvranarak evlerinin bahçesine kadar gitti ve armut ağacında sallanan kurbanlık koça takıldı. Eğer Allah, koç göndermemiş olsaydı Hz. İbrahim Hz. İsmail’i kurban edecekti. Babasından her Kurban Bayramında dinlediği sözlerdi bunlar.
Ya koç gönderilmemiş olsaydı? Babası onuda kurban eder miydi?