Yüreğinin derinlerinde derlenip masamıza koyulan menüden en güzel tatlılarını ısmarla bana… Hatırlayıp hatırlayıp, hüznü yanına içecek yapıp konuşalım seninle… “Güzel günlerimizde oldu” demektir maksat…
Yaşam nelere hasret bıraktı bizi… Nelerin özlemini bir böcek gibi koyup kalbimize büyütüyor? Her gün biraz daha harcadığımız değerlerin üzerine geleceğimizin temellerini atma yarışındayken yaşam ne cilveler yaptı bize! Belki de yaşam kaybettiğimiz duyguların bedelini ödetiyor ne dersin? Yağmurlu akşamlarda ninelerimizden dinlediğimiz masalların ruhunu kaybettik. İstanbul’u içimize çekerek, sucuların çıngıraklarını dinleyerek seyre dalmanın hazzını ve daha ne duyguları yitirdik… Sevgi, saygı, muhabbet bir meltem olup esmekte ara sıra o kadar.
Sanıyorsun ki her şey bir geçim derdi. İnsanların yaşam amacı geçim derdi için çırpınmaktır sanıyorsun! Oysa öyle değil yaşam amacı; en kalın bir ömür defterinin her sayfasını daha verimli doldurma çabasıdır. Sonra bir yüreği sevindirmek ne kadar erteler bizim yaşamımızı?.. Tanımadığımız bir simaya bir tebessüm bırakmak örneğin, ne kadar zamanımızı alır? Ya da ne kadar para kaybettirir bize? Yoo.. Tebessüm, yürek borsasına bir yatırımdır ve yürek borsası asla kaybettirmez…
Oysa biz, günlük yaşamın kara borsasıyla uğraşırken tebessüm dediğimiz güzelim değerimizi de kaybettik. Hayatı biz zorlaştırıyoruz!.. Yüreğini aç, gizleme… Zira en güzel çiçeklerde en çirkin kaktüslerde orda yetişir bilirsin… O bahçeyi bizden sakladıkça hayat hem sana hem de bize zorlaştırıyorsun!..
Şehirler betonlaştıkça bizde mi betonlaşıyoruz yoksa?.. Düşlerimiz de mi betonlaşıyor?.. Teknoloji dediğin bizleri birer robot mu yapıyor yoksa?.. Vitrinlerde hayat amacımız mı satılıyorda, gözlerimizi alamıyoruz ışıltılı camlardan? Hiç mi duygu kalmadı bizde? Bir bilgisayar-telefon alma çabası, bir kişiyi sevme çabasından daha mı cazip geliyor artık?.. Ağlamak bile kaybetmek diye değerlendirilip soyutlanıyor insanlardan. Oysa bence ağlamamak kaybetmektir. Ne diyordu İsmail Acarkan “Cennetten esintidir gözyaşı. /ve ne mutlu bizlere ki ağlayan bir Rasül’ün ümmetiyiz!” Ağlayalım öyleyse ve ağlamasını bilen insanlarla dostluk kuralım, teknolojiyle değil! Bir bilgisayardan ve ya telefondan sosyal medyada dolanıpta kurduğumuz dostlukların ne kadarı ağlamaktan haberdardır? Ya da ne kadarı güzel bir muhabbetin hazzını verir bize? Biz o u’larla f’lerle ve de kısaltılmış selamlarla ölçülmeyecek, içine yalanlar girmeyecek muhabbetleri de kaybettik.
Senden bir isteğim var; yüreğinin derinlerinde harlanmış menüden en güzel, en tatlı ve içinde kaybettiğimiz değerleri saklayan “Anı” nı ısmarla bana ve yanına da bir duble hüzün. Fakat ücreti dolar üzerinden değil, yürek üzerinden olsun…
Zehra AKBULUT