Yüreğinin medeniyetini sun bana! Zira yalnız o medeniyet gerçek ve o medeniyet kalıcıdır. Yüreğinin Eyfel Kulesini göster bana, Mısır Piramidini… Yüreğinin yıkılmaz merkezini göster bana. Yani Kabe’ni! Yanık bir dünyanın yalan teknolojisi avutmuyor beni, seni umutlandırmıyor…

Bir gün yıkılır tüm bu düzen ve yalnız sen kalırsın bu enkazların arasında filizlenen… Nuh tufanını anıyor şimdi tüm mantığını kullanarak beynim; her şeyi yerle bir eden ve sonra büyük bir merhametle yeniden yaratan kuvvete hayran olmamak elde mi? Ya sonra her şeyin daimi olduğunu düşünebilmek?.. Yıkılası bu düzen, kalıcı değil yüreğine sığdırdığın ruhun gibi…

Suyun yüzeyinde parlayan yakamozlar kadar güzel ve yalan bir medeniyetin ağına takılıp duruyoruz denize dalmak varken. Oysa sabah olur, gider yakamozlar ve yalnız deniz kalır ortada. Hadi denize dalalım seninle… Bana senin içinde büyüttüğün medeniyet gerek anlıyor musun? Aç yüreğini!

Talan olan İrem bağlarını, Hz. Süleyman’a yar olmayan hazinesini hatırla ve şu soruyu sor kendine “Bunun için mi, bu son için mi tüm çabamız?” Kendini harcama dünya mallarının uğrunda… Unutma ki bir gün gelir ve evine uğramaz artık kağıt faturalar. Oysa asıl fatura yüklü olmasın ümidiyle çabalamak için yaşamalıyız. Ahiret için, yüreğimiz için en önemlisi en önemlisi yüreğimizde büyüttüğümüz ve merkezi Kâbe olan medeniyetimiz için!

Kendi ellerimizle büyüttüğümüz bu görkemli teknolojiyi bir gün gelecek kendi ellerimizle yıkacağız. Tıpkı ikiz kulelerin insan emeğiyle yapılıp, insan eliyle yıkılması gibi… Bu son için beslemekteyiz kendimizi ve nefsimizi, farkına varmadan. Bana “şu koskoca medeniyeti oluşturan insan zekasına bak! Kendine hayran kaldın değil mi?” diyorsun ve cevap bekliyorsun benden. İşte sana cevabım; bu medeniyeti oluşturan insan zekasına o gücü veren yaratıcıyı an! Rabbine hayran kaldın değil mi? Şaşırıp kalıyorsun neden? Sana denize dalalım demiştim! Oysa hala yakamozların ağındasın, kurtul artık!..

Sana verilen gençliği bir bedeli olmalı değil mi? Hiçbir şey, yoktan yaratılan hiçbir şey sebepsiz değildir. Arıya kendini koruması için iğne bahşeden Rabbin, sana bu gençliği neden verdi düşün! Firuzeleri aşk kitapların dizelerine hapseden, Fatihleri kahve köşelerine bağlayan düzenin ninnilerini dinleyip uyumaktan bıktım ben! Artık sorguluyorum her şeyi ve yaşadığımı anlıyorum. Hadi sen de katıl bana… Masallardaki “Uyuyan güzel” gibi uyudukça güzelleşmiyor insan!..

Masamıza koyduğumuz bu muhabbet menüsünü paylaşırken seninle, sağol o şâşâlı medeniyetin ve teknolojinin sana sunduğu yalan güzellikleri için harcadığın vakitten bana da ikram ettiğin için… Yıkılası bir düzeni masamızın arkasında bırakıp benimle bir paylaşım gerçekleştirdiğin için. Rabbini benimle beraber anıp, O’na tekrar hayran kaldığın için!..

Zehra AKBULUT