Aşık Veysel; daha çok küçük yaşta hayatı karanlıklara gömüldü, içine kapanık bir çocuk olarak büyüdü, abisini harbe yolladı, tanıdığı tanımadığı çevresinden tüm insanlar düşman vurmaya gitti, Veysel’e dert oldu, “Aşk” nedir bilmeden bir akrabasının kızı ile evlendi, evlendikten bir süre sonra annesini ve babasını kaybetti, öz evladı henüz 10 günlükken hayata gözlerini yumdu, eşi Esma ihanet etti eve hizmet etsin diye tutulan “azap” ile kaçtı, terk etti, ufacık kızıyla kalakaldı ve şimdi küçük kızını da kaybetti Veysel… Yalnız bu hayat hikayesi hep böyle gitmeyecekti…
Eşinin ihaneti, kızının vefatı sonrası kendini daha da yalnız hisseden Veysel bilmediği yerlere, uzaklara gitmeyi istiyor, yaşadığı yer ruhuna dar geliyordu. Yıl 1928 olmuştu, Veysel ve en yakın arkadaşı İbrahim Adana’ya gitmeye karar verdiler ama gidemediler.
Bir zaman sonra Sivas ili Zara ilçesi Baleni köyünden Kasım Veysel’in yanına geldi, koluna girdi ve kendi köyüne götürdü. İki üç ay kadar burada kaldılar. Veysel ilk defa köyünden ayrılmıştı. Onu bir yerlere göndermeyen Deli Süleyman ve Kalaycı Hüseyin de yanındaydı.Veysel köyüne bir kaç kilometre uzak olsa da köyünden ayrılmanın heyecanını yaşıyordu. Dönüşte birkaç farklı köye de uğrayan Veysel Girit köyünden bir saz aldı.
Aldığı bu saz ile kendine yeni bir dünyanın temellerini atıyordu farkında olmasa da Veysel…
Bu büyük ozanın hayat hikayesine ikinci yazımızda da burada son verelim. Gelecek yazımızda bir aşık doğuyor olacak…